Hayatın yükünü omuzlarına tamamen aldığını hisseder insan. Ve bazen o yükü kaldıramayacağını düşünür dönem dönem….
Zamanın hiçbir şeye ilaç olmayacağını düşünüp bunalım takıldığı günlerde olur insanın.
Bu bunalımda asık bir suratla gezer sokaklarda, işte , evde yani günün tamamını bağırıp çağırıp geçirmek ister. Sanki kendine inat, sanki karşısında mutlu olan, gülen insanlara inat… Bağırır durur…. Ya da tersler yanındaki insanları…
Böyle durumlarını anlayan pek insan yoktur çevresinde.
Çorap söküğü gibi her şey üst üste gelirse işte o an çıldırma anları olur insanın.
Evet bir çoğumuz bu durumları yaşıyoruz. Hayatta hiç de gülmek istemediğimiz günler yaşanken, aslında fark etmediğimiz bir şey var ki su gibi akan bir zaman var…
Su gibi akan yıllar, saatler…
Ve bu yıllar içerisinde insan büyüyor, büyüdüğünü ise omzuna yüklenen sorumluluklarından anlıyor…
Hani yoruluyor bazen… Nefes almak için durduğunda hayatın bir yerinde, hiç arkasına bakmadığını fark ediyor.
Yani zaman öyle geçiyor ki, insan görmediği suratları unutmuş oluyor…
Gidenleri hatırlıyor ve kalanlarla avunuyor çoğu zaman.
Kırgınlıklarını hatırlıyor ve kırdıklarını…
***
Hiç dönüp ardınıza yılların hesabını yapan var mı içinizde bilemem ama bence arada en azından birkaç yılda bir yapılmalı geçen yılların hesabı.
Arkadaş sohbetlerinde anlıyor mesela insan kaç yılı geride bıraktığını.
Yıllara dayalı dostluklarında hatırlıyor vefayı…
Ve geçen zamanı…
Ve büyüyor, kocaman oluyor…. Kendi bile inanamıyor nasıl geçtiğini hayatının…
Belki küçücük hayatına başarıları sığdırmış oluyor…
Belki de hep başarısız olmuş oluyor..
Oysa ne olursa olsun zaman su gibi geçiyor. Hayatta yaşanması gereken ne varsa geç kalınmamalı.. Yıllar sonrasında baktığımzda ardımıza pişmanlıklar bırakmamalı. Keşkelerle avunmamalı.
Onun için geçen zamana inat yaşamalı hayatı. Çünkü Zaman geçiyor. Geç kalmış olabiliriz.
Belki önümüzde yaşanacak çok baharlar kalmamıştır...